
Dünya’nın dışında hayat var mı?
- 8 Ekim 2016
- 0 comments
- KİT
- Başlık; TED
- 0
Her bir TED konuşması onları dinleyen insanlarda yeni ufuklar açar. Bizde amaçlarımızdan biri olarak insanları düşündürtmeye ve kendi ufuklarını genişletmeleri için yayınlar içerikler sağlamak için yola çıktık. Bu amaç doğrultusunda artık Ted den bazı içerikleri sizlerle paylaşacağız. Umarız bilgilenmeye aç insanlara ulaşırız. Umarız sizde onlardansınızdır.
Bu gün sizlerle dünya dışı yaşamı araştıran James Green in konuşmasını paylaşıyoruz.
Dünya’nın dışında hayat var mı? NASA’nın gezegen bilimci direktörü James Green’e Güneş sistemimizde uzaylı yaşamı barındırabilecek en olası yerleri araştırmaları sonucu oluşan fikirlerini paylaştığı TED konuşmasında açıklamalarını sizlerle paylaşıyoruz.
Güneş sistemimizde dünya’nın dışında hayat var mı?
Vay be, ne kadar da güçlü bir soru. Bilirsiniz, bir bilim adamı olarak- gezegen bilimci- yakın zamana kadar bu soruyu çok ciddiye almadık.
Carl sagan hep: “olağanüstü iddialar için olağanüstü kanıtlar gerekir.” demiştir. Dünya dışında hayat olduğu iddiası da eksiksiz olmalı, yüksek sesli olmalı ve inanmamız için her yerde olmalı.
Peki, bu seyahati nasıl yapacağız? Öncelikle yaşam için gerekli unsurlara bakmaya karar verdik. Yaşam için gerekli unsurlar: likit su- çözücüye ihtiyacımız var, buz olamaz, sıvı olmalı. Aynı zamanda enerjiye de ihtiyacımız var. İlaveten, bizi oluşturan ve tüketmemiz gereken organik materyaller de olmalı.
Sonuç olarak, ortamın bu elementlere uzun süre boyunca sahip olması lazım ki, biz bu sürenin başında hayatın başladığından, büyüdüğünden ve evrim geçirdiğinden emin olabilelim.
Pekâlâ, size söylemem gerekir ki kariyerimin erken dönemlerinde bu üç elemente baktığım zaman, hiçbir zaman diliminde ya da herhangi bir miktarda dünya dışında yaşam olabileceğine inanmıyordum.
Neden mi? Çünkü iç gezegenlere bakıyoruz. Venüs fazlasıyla sıcak -hiç suyu yok. Mars – kuru ve çorak. Hiç suyu yok ve mars’ın ötesinde de güneş sistemindeki su tamamen donmuş durumda.
Ancak yakın zamandaki gözlemler bunu tamamen değiştirdi. Artık yaşam problemimize gerçekten cevap bulabilmek ve daha yakından bakabilmek için dikkatimizi doğru yerlere çeviriyor.
Yani, güneş sistemimize baktığımızda olasılıklarımız nerede? Dikkatimizi dört yere yoğunlaştırıyoruz. Mars gezegeni ve üç tane dıştaki gezegenlerin uydusu: titan, europa ve küçük enceladus.
Peki, mars’la başlayalım, kanıtlar üzerinden gidelim. Başlangıçta mars’ın ay gibi olduğunu düşünüyorduk: krater dolu, çorak ve ölü topraklar.
15yıl önce, mars’ın jeolojisini değiştirmiş olabilecek bir suyun var olup olmadığını anlamak için mars’a bir dizi görev düzenledik. Böyle bir durum varsa fark edebilmeliydik ki gerçekten de bizi hemen şaşırttı. Yüksek çözünürlüklü görüntülerimiz bize geçmişte orada olan deltaları, akarsu vadilerini ve dere yataklarını gösterdi. Hatta, neredeyse üç yıldır mars’ın yüzeyinde dolaşan curiosity bize gerçekten de eskiden hızla suların aktığı eski bir nehir yatağında olduğunu gösterdi ve sadece kısa bir süre için değil, muhtemelen yüz milyonlarca yıldan bahsediyoruz. Eğer organik materyaller de dâhil her şey orada var oldu ise, bir ihtimal yaşam da başlamıştı.

Curiosity Keşif Aracı : curiosity, nasa’nın mars bilim laboratuvarı misyonunun bir parçası olarak mars’ta gale kraterinde keşifte bulunan otomobil büyüklüğündeki kâşif robotu
Curiosity aynı zamanda kırmızı toprağı deldi ve bazı başka materyaller de çıkardı. Bunu görünce oldukça heyecanlandık, çünkü bu mars’ın kırmızısı değildi, gri bir materyaldi. Gri mars’tı. Onu arazi arabasına getirip tadına baktık ve ne oldu tahmin edin! Karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen, fosfor ve sülfür gibi organikleri tattık. Hepsi oradaydı.
Yani geçmişte mars, pek çok su ve zamanla yaşama ışığına sahip olmuş olabilir ve büyümüş olabilir. O yaşam hâlâ orada olabilir mi? Bilmiyoruz.
Ama birkaç yıl önce, birtakım kraterlere bakmaya başladık. Yaz mevsiminde, bu kraterlerin yanlarında koyu çizgiler belirmeye başladı. Daha fazla baktıkça, bu özelliklere sahip daha çok krater görmeye başladık. Artık bunların bir düzineden fazlasından haberimiz var.
Birkaç ay önce peri masalı gerçek oldu. Dünya’ya bu çizgilerin ne olduğunu bildiğimizi duyurduk. Bu likit suydu. Bu kraterler yazın sızdırıyor. Likit su kraterlerden aşağı akıyor. Suyu gördüğümüze göre artık ne yapacağız? Bu bize mars’ın yaşam için gerekli olan tüm unsurlara sahip olduğunu gösteriyor. Geçmişte büyük ihtimalle kuzey yarım küresinin üçte ikisini bir okyanus kaplıyordu. Şu anda sızan suyu var. Yüzeyde likit suyu var. Organikleri var. Tüm doğru koşullara sahip.
Peki gelecek adımımız ne olacak? Mars’ta hayat aramak için bir dizi misyon başlatacağız. Artık hiç olmadığı kadar ilgi çekici.
Güneş sisteminin dışına doğru çıktıkça işte burada mini minicik uydu, enceladus. Burası, güneş’in etrafındaki bu bölge, geleneksel olarak “yaşanabilir bölge” tanımımız içine girmiyor. Bu çok dışarıda. Bu obje silikat bir çekirdek üzeri buz olmalı.

cassini uzay aracı
Cassini-Huygens Satürn gezegenine gönderilen bir insansız uzay sondasıdır. NASA-ESA-ASI’nin Satürn sistemine gönderilen bir amiral gemisi sınıfı robotik uzay sondasıdır.
Ama biz ne bulduk? 2006’dan beri cassini oradaydı ve enceladus’un yanından geçip bir iki sene sonra bakıldığında hepimizi şaşırttı. Enceladus, güneş sistemimize su tabakaları püskürtüyor ve bunlar uyduya çamur olarak geri dönüyor. Ne kadar olağanüstü bir çevre. Aynı zamanda cassini birkaç ay önce bir dumanın içinden geçti ve ölçümlerine silikat partiküller takıldı. Bu silis nereden geliyordu? Okyanus tabanından gelmesi gerekir. Bu uyduyu çekip sıkıştırarak buzu eriten ve bir okyanus yaratan gelgit enerjisinin kaynağı satürn. Ama bunu aynı zamanda çekirdeğe de yapıyor.
Kıyasen düşünürsek dünya’da benzer şeyi tek yapabilen hidrotermal bacalar. Okyanuslarımızın dibindeki hidrotermal bacalar 1977’de keşfedilmişti. Oşinograflar tamamen hayrete düşmüştü. Artık günümüzde bunlardan binlercesi okyanus altında var.
Ne buluyoruz? Oşinograflar bu hidrotermal bacalara gidip baktıklarında suyun asidik ya da alkalik olmasına bağlı kalmaksızın buraların hayat kaynadığını keşfetti. Yani, hidrotermal bacalar dünya’da yaşam için harika bir ikâmet yeri.
Peki ya enceladus‘ta? Dikkate şayan bir süredir suyu olduğundan ve muhtemelen doğru organik materyallerle hidrotermal bacaları olduğuna inandığımızdan dolayı yaşamın var olabileceği bir yer ve sadece mikrobik değil, evrimleşmek için zamanı olduğundan belki çok daha karmaşık olabilir.
Benzer şekilde başka bir uydu, europa. Galileo 1996’da jüpiter’in sistemini ziyaret etti ve europa’nın harika bir gözlemini gerçekleştirdi. Europa’nın aynı zamanda buzla kaplı bir okyanusu olduğunu da biliyoruz. Galileo bunu bize söylemişti ama hiç gaz görmemiştik, ancak aramıyorduk da.

Hubble Uzay Teleskobu, ismi Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın anısına verilmiş; Nisan 1990’da STS-31 Görevi esnasında Uzay Mekiği Discovery tarafından Dünya etrafındaki yörüngesine taşınmış bir uzay teleskopudur
Sadece birkaç sene önce europa’yı gözlemleyen hubble, tıpkı enceladus gibi güney yarım küresindeki yarıklardan su dumanı püskürttüğünü gördü.
Bu geleneksel olarak “yaşanabilir bölge” içinde saymadığımız, güneş sistemi ötesindeki uydularda likit su var ve eğer organikler de varsa yaşam olabilir.
Bu keşifler harika, çünkü bu uydular ortamda milyarlarca yıldır o şekilde. İnanıyoruz ki dünya’daki yaşam ilk 500 milyon yıldan sonra başladı ve şu an geldiğimiz noktaya bakın. Bu uydular olağanüstü.
İncelediğimiz bir başka uyduysa titan. Titan, satürn‘ün kocaman bir uydusu. Muhtemelen merkür’den çok daha büyük. Geniş çaplı bir atmosferi var. O kadar geniş ki- ve az bir miktar metan ve etan gazıyla çoğunlukla nitrojenden oluşuyor- radarla dikkatli bir şekilde bakmalısınız.
Yüzeyinde ise, cassini likit buldu. Göller görüyoruz, hatta bazı yerlerinde neredeyse bizim karadeniz büyüklüğünde. Bu alandaki likit su değil, metan. Eğer güneş sisteminde herhangi bir yerde bizim gibi olmayan bir yaşam varsa ve su yerine başka bir çözücüleri varsa ve bu metansa, burası titan olabilir.
Peki, güneş sistemimizde dünya’nın dışında hayat var mı? Henüz bilmiyoruz ama bu arayışa kendimizi verdik. Aldığımız veriler çok heyecan verici ve bizi bu konuya daha yeni ve heyecan verici yollardan yaklaşmamız için zorluyor. İnanıyorum ki doğru yoldayız ve önümüzdeki 10 yıl içinde bu soruyu cevaplayacağız. Eğer cevaplarsak ve cevap pozitif olursa o zaman güneş sisteminin her yerinde hayat var demektir. Sadece bir düşünün. Yalnız olmayabiliriz.