

12‘nci stratejimde açıkladığım gibi gönlübol olmakla, haklı olmak arasında seçim yapmanız için karşınıza sayısız fırsatlar çıkacaktır. Birisine hatalarını, farklı biçimde yapmış olmaları gereken şeyleri ve o kişiye bir işin nasıl daha doğru yapacağım göstermek için her zaman fırsat vardır. İnsanları özel olarak, ya da, herkesin önünde “düzeltmek” için imkanlar daima olacaktır. Bütün bu fırsatların getireceği tek şey varsa, o da, birisini mutsuz edip sonucunda kendinizin de mutsuz olmasıdır.
Psikanaliz konusuna fazla dalmadan şunu açıklamak isterim: Başkalarına haddini bildirmenin, onları düzeltmenin ve bizim haklı onların haksız olduğunu gösterme hevesimizin nedeni, egomuzun hatasıdır. Yanlış bir inançla, bir başkasının hatasını ortaya çıkarmanın bizim haklılığımızı gösterdiğini ve bu nedenle kendimizi daha iyi hissettiğimizi düşünürüz.
Oysa, gerçekte, eğer birine haddini bildirdikten sonra nasıl hissettiğinize dikkat ederseniz, had bildirme olayı öncesine göre, kendinizi daha kötü hissettiğinizi fark edeceksiniz. Benliğinizin şefkat kaynağı olan yüreğiniz bilecektir ki, başka bir insanı yaraladıktan sonra kendinizi iyi hissetmeniz mümkün değildir.
Neyse ki, bunun tam tersi doğrudur; hedefiniz insanların moralini yükseltmek, onları daha iyi hissettirmek ve onların sevinçlerini paylaşmak olduğu zaman, siz de onların olumlu duygularıyla ödüllenirsiniz.
Bir daha birisini düzeltme fırsatı çıktığında, her ne kadar o kişi yani ılıyor olsa da, gelin, bu dürtünüzü frenleyin. Bunun yerine kendinize şu soruyu sorun: “Ben bu etkileşimden ne çıkmasını istiyorum?” Büyük ihtimalle, karşılıklı konuşmanızın huzurlu geçmesini ve iki tarafın dostça ve iyi duygularla ayrılmasını beklersiniz. Haklı çıkma isteğini bastırıp, gönlübol olmayı her seçtiğinizde, içinizde huzurlu bir duygunun geliştiğini fark edeceksiniz.
Geçenlerde eşimle konuşurken, sonu çok başarılı biten bir iş girişiminden bahsediyorduk. Ben bu girişimi hep, “benim fikrim” olarak anarken, başarının tüm payını kendime almaktaydım! Eşim Kris ise her zamanki sevecen tarzıyla, kazanmanın şanını bana bırakıyordu. O gün daha sonra birden hatırlayıverdim: o girişim fikri bana değil, eşime aitti. Eyvah, deyip, hemen telefon açtım ve özür diledim. Belli ki, eşim için benim sevinmem onun başarıdan pay almasından çok daha önemliydi. Beni mutlu görmekten büyük zevk aldığını söyledi; kimin fikri olduğu hiç önemli değildi. (Kris’in neden bu kadar çok sevildiğini anlıyorsunuz, herhalde.)
Bu stratejiyi pısırık olmak, ya da, inandığınız şeyleri savunmamakla karıştırmayın. Hiç haklı çıkmayın, gibi bir şey ima etmiyorum. Sadece, haklı çıkmakta ısrar ederseniz, çoğu kez bir bedel ödeyeceğinizi söylüyorum; bu bedel sizin iç huzurumuzdur. Ilımlı ve huzurlu bir insan olabilmek için çoğu zaman gönlübol olmayı, haklı olmaya yeğlemeniz gerekir. En iyi başlangıcı da, ilk konuşacağınız kişiyle yapabilirsiniz.